John Steinbeck Sözleri
John Steinbeck’in babası Prusyalır, annesi ise İrlandalıdır.Göçmen bir aileye mensup Amerikalı gerçekçi yazar 1940 da Pulitzer Ödülü ve 1962 Nobel Edebiyat Ödülü almıştır.
Cennetin Doğusu, Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri en ünlü romanlarıdır.Eserlerinde genellikle İşçi yaşamını ve toplumsal sorunları dile getirdi. Gençliğinde bir zamanlar çalıştığı Salinas Vadisi onun eserleri için vazgeçilmez bir mekandır.
John Steinbeck Sözleri sayfamızda sizler için En Güzel En Duygusal ve Anlamlı John Steinbeck Sözlerini hazırladık.John Steinbeck Sözleri Sayfamızdaki Anlamlı ve Duygusal John Steinbeck Sözlerini dilediğiniz gibi sosyal medyada Facebook,Twitter,İnstagramda paylaşabilirsiniz.
Bu Yazımızda:John Steinbeck Sözleri,John Steinbeck Sözleri Aşk,John Steinbeck Sözleri Anlamlı,John Steinbeck Sözleri Facebook,John Steinbeck Sözleri 2020,John Steinbeck Sözleri 2019,John Steinbeck Sözleri Duygusal,John Steinbeck Sözleri Kısa,John Steinbeck Sözleri Twitter,John Steinbeck Sözleri İnstagram,John Steinbeck Sözleri 2016,John Steinbeck Sözleri Etkileyici,John Steinbeck Sözleri Yeni,John Steinbeck Sözleri İndir,John Steinbeck Sözleri Paylaş bulacaksınız.
Mutsuz bir ruh, mikroptan daha çabuk öldürür.
Karnı doymayacak olduktan sonra iyi olmayı kim ister…
Kararlı olmak, başarıya giden yolu yarılamak demekti.
Yakında havayı da parayla satacaklar.
Uykuyla dinlenemeyecek kadar yorgunum artık.
Temiz bir vicdandan daha rahat bir yastık var mıdır?
En fazla zamanı, zaman kazanmak isterken kaybediyoruz.
Hiç kimse yeteneğinin var olandan az sanılmasını istemez.
İki kişi karşılaştığında, her biri diğeri tarafından değiştirilir, böylece iki yeni insan elde edersiniz.
Konuşma alışkanlıktan başka neydi ki; sözsüz de anlaşabilirdi insanlar…
İnsan olmak kolay değildir, hele ki ‘insanca’ yaşanabilecek bir toplum düzeni yoksa!
Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldın mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır.
İnsanın yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur.Zaten bu ikisi pek birlikte olmuyor gibi.
Açlığı, yalnız kendi büzülmüş midesinde değil, çocuklarının da büzülmüş karınlarında duyan bir adamı nasıl korkutabilirsiniz?
İnsanları öldürmekle kötülük dolu hayatlarınızın cezasını çekmekten kurtulacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz.
Özgür insan savaş çıkaramaz ama savaş başlamışsa yenilgiye rağmen savaşmaya devam eder.
Ta beşikten mezara dolandırıldığımızı biliyoruz. Yine de yaşamayı sürdürüyoruz..
Kitaplar bir halta yaramaz. İnsanın birine ihtiyacı vardır, birine yakın olmak ister.” İnler gibi devam etti. “Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldımı, hastalanır.
Ve insan, karşısına çıkan her engeli aşmış, her düşmanı yenmiş. Yalnız bir tanesinin üstesinden gelememiş. Evet, yalnızca kendisini yenememiş. İnsanlık nasıl da nefret ediyor kendi kendisinden.
Biz onlara benzemeyiz. Niye mi? Çünkü, çünkü yanımda sen varsın, beni kollarsın, senin için de ben varım. Niyesi bu işte.
Dünyada en değer verilmesi gereken şey, insanın özgür ve keşfeden zihnidir. Aklımın içinde adım atacak yer yoktu.
Onların tek bir lideri ve tek bir başı olduğu için hepimizi kendileri gibi zannediyorlar… ama biz özgür insanlarız; kaç kişiysek o kadar başımız var ve ihtiyaç olduğunda aramızdan mantar gibi lider biter.
Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır. Kimilerini yenilgi yıkar, kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar. Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.
Bir insan kapana kısılmışsa ve seçme şansı yoksa, kapanın içini dekore etmeye girişir. Kazanç, gökten inmez; bir başkasının kaybından kazanılır.
Ama disiplin doğru, gerçek ve kızamık gibi kaçınılmaz bir şeydi. Yadsınamaz, lanetlenmezdi, yalnızca nefret edilebilirdi.
Diktatör; aslında yönettiklerinden korkandır. Halkının manevi duygularını sömürürler, en temel hak ve özgürlüklerle ilgili kısıtlama getirmeye çalışırlar, eleştiriye ve protestoya hiç tahammülleri yoktur. Sonları hep hazin olmuştur; ya intihar etmişler, ya kaçmışlar ama sığınacak yer bulamamışlar ya da yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.
Cyrus, Adam’a bakacak bir kadın istiyordu. Evi çekip çevirecek, yemek pişirecek birine ihtiyacı vardı. Hizmetçi tutmak ise pahalıya patlardı. Sonra, güçlü kuvvetli bir adamdı ve bir kadın bedenine de ihtiyaç duyuyordu ayrıca. Oysa bir kadınla evlenmedikçe bu da para demekti.
İyi biri olmak için akıllı olmak yetmiyor. Hatta tam tersi, akıllı dediğim insanların çoğunun içinde fesatlık kötülük kaynıyor.Bizim gibi çiftliklerde çalışan insanlar, dünyanın en yalnız adamlarıdır. Ne kimseleri vardır, ne bir yurtları. Bir çiftliğe gider, orada beş on para biriktirir, sonra şehre inerek hepsini harcarlar… Para biter bitmez de başka bir çiftlikte didinmeye giderler. Geleceği hiç düşünmezler, çünkü onların bir beklentisi bir umudu yoktur.
İyi olmak için, zeki olmak gerekmez. İnsanların iyi olması için akıllı olması da gerekmez. Hatta bazen tam tersi gibi geliyor bana. Akıllı adamların çoğu içten pazarlıklı oluyor.
Çürüyen bir dünyaya tasa sızmıştı ; kaybolan neydi, terbiye, rahatlık ve güzellik mi? Hanımlar artık hanım değil, beylerin sözüne güvenilmiyordu. Bir zamanlar insanlar uçkuruna hakimdi. İnsanların özgürlüğü buharlaşıyordu. Çocukluk bile matah değildi artık- eskisi gibi değildi. O zamanlar tek dert iyi bir taş bulmaktı; eskimiş bir pabucu keserek yapılan sapanla kullanılacak, yusyuvarlak değil de, suyun biçimlendirdiği, yassı bir taş. Ne olmuştu bütün iyi taşlara, bütün o basitliğe?
İnsan çocukken her şeyin merkezi oluyor. Her olay onunla ilgili. Başka insanlar mi? Onlar konuşmak sunulmuş hayaletler sadece. Ama büyüyünce yerini buluyorsun, kendi boyut ve şekline bürünüyorsun.
Kasaba denen şey aslında sürü içinde yaşayan bir hayvana benzer. Kasabanın da sinir sistemi, kafası, omuzları ve ayakları vardır. Hiçbir kasaba diğerine benzemez,birbirinin eşi iki kasaba bulmak imkansızdır. Ayrıca kasabaların güçlü sezgileri vardır. Bir haberin nasıl olup da göz açıp kapayıncaya kadar kasabaya yayılabildiği, hala cevap bekleyen bir muammadır. Gerçek şu ki haber, duyduğunu yetiştirmek için yıldırım hızıyla koşan oğlan çocuklarından da, çit üstünden komşusuna seslenen kadınlardan da daha hızlı davranır.
Bu kendi kendisiyle oynadığı saklambaç oyununun pek olağandışı bir şey olduğunu sanmıyorum. Bazı kimseler, yaşamları boyunca hep ebe kalırlar, umutsuzca ebe.
Galiba tembel bir adamım. Babam da, çalışmadan yaşayabilecek kadar para bırakınca iyice tembel oldum.” Gözlerini yere çevirdi ama Bacon’ların rahatladığını hissediyordu. Zenginse bu tembellik sayılmazdı. Sadece yoksullar tembel olurdu. Tıpkı sadece yoksulların cahil olduğu gibi. Hiçbir şeyden haberi olmayan zengin bir adam ya şımarıktı ya da bağımsız.
Kader, insanoğlunun yaptığı planları hoş karşılamaz, rastlantısal olmayan başarıyı sevmezdi. Kino kaderin, kendi bileğinin gücüyle yükselen insandan intikam alacağını biliyordu.
Bir çocuğun kapılabileceği en müthiş korku, sevilmemek korkusudur, reddedilmek, cehennem korkusudur. Sanırım, dünyada herkes, reddedilmeyi çok az tatmıştır. Reddedilmek, öfke doğurur. Öfke öç alma duygusunu, öç alma da suçu getirir işte, insanlığın öyküsü budur.
Cenneti düşünmek gibidir tıpkı. Herkes bir parça toprak ister durur. Bir yığın kitap okurum ben burada. Kimsenin cennete girebildiği yok kimsenin toprak alabildiği de yok. Kafalarında bu… Hep bu… O kadar.
Şunu iyice bilmelisin ki, bir asker, bütün insanların içinde en kutsal olanıdır, çünkü en çok sınanmış olanı, deneyden en çok geçmiş olanı odur. Sana bunu daha iyi anlatmaya çalışacağım. Dinle bak, tarih boyunca insanoğluna, adam öldürmenin günah olduğu ve işlenmemesi gereken bir suç olduğu öğretilmiştir. Adam öldüren biri yok edilmeli, mahvedilmelidir, çünkü büyük bir günahtır bu, belki de günahların en kötüsü. Öte yandan, alırız bir askeri karşımıza, adam öldürme yetkisi veririz eline, bir de ‘İyi kullan, akıllıca kullan,’ deriz. Önüne hiçbir engel koymayız. ‘Git, istediğin sınıftan, istediğin türden, öldürebildiğin kadar çok kardeşini öldür,’ deriz, ‘biz de sana bunun için ödül vereceğiz. Çünkü bu, daha önce gördüğün bütün eğitimi çiğneyip geçmen olacaktır.
Pek yakında askere gideceksin,” diye sürdürdü babası, onu işitmemişti. “Şimdiden söyleyeyim de, sonra şaşırma. Önce üzerinden yalnız elbiseni alacaklar, ama onunla kalmayacak, daha derine de ineceklerdir. Sahip olduğun bütün gururu üzerinden çekip alacaklar. Yaşamak, kendi başına yaşamak için sahip olduğunu sandığın o hakkı da yitireceksin. Seni başka insanlarla omuz omuza yatıp kalkmaya, yemek yemeye, her şeyi birlikte yapmaya zorlayacaklardır. Ve seni yeniden giydirip kuşattıkları zaman, artık kendini öteki adamlardan ayırt edemez olacaksın. Üzerine, fazladan ne bir bez parçası takabilir, ne de bir işaret koyabilirsin, bu benim, öbürlerinden ayrı biriyim diyebilmek için.
Bir çocuk büyüklerinin kusurlarını ilk yakalayışında, küçük kafası, büyüklerin hiç de öyle tanrısal zekâları bulunmadığını, kararlarının her zaman akıllıca, düşündüklerinin her zaman gerçek olmadığını, her zaman dürüst davranmadıklarını anlayınca, dünyası yıkılır, paramparça olur. Tapılan tanrılar devrilir, bütün güvenlik yok olur. Ve tanrılar bir kez düştüler mi, tam düşerler.